30 Ocak 2009 Cuma

bak evladim bu aşk!

zardanadamlar yeni albumlerini tamamlamak uzereler..
severek dinliyoruz
biz de yegenimle beraber heyecanla bu albume kapak tasarimlari çalışıyoruz..
alttaki 3. calismamiz--

yegenim biricik deniz-kendileri 5,5 yaşında-, bunun kesin album kapagi olacagina inaniyor,
cunku bizce cok guzel oldu ve ayrıca cok emek verdik!

iste eserimiz!
surpriz yumurta konseptli zardanadam album kapagi




son soz: "annee ben buyuyunce halamla album kapakçısı olabilir miyimm??"
wallahi boyle bir soru sordu, cok eglenceli degil mi?
fundakaya

26 Ocak 2009 Pazartesi

sörfün faydaları



gezinirken gozume carptı, dusundurucu geldi :)

baska guzel seyler de var, bir click uzaklıgında:

http://www.christophniemann.com/man/bpages/gallery6.html

24 Ocak 2009 Cumartesi

yeni baslayanlar icin muzik hayatim- perde1

her sey 14 yasimda biraderimin lise grubu Tezekli Serzenisin 400 kisiye verdigi konserde 'Everthing i do, i do it for you' ve 'wind of change' sarkilarina eslik etmemle basladi.. wind of changede pek pis detone olmustum o ayri ama sahneye ilk cikisimdir ve cok onemlidir..
bu gunun en onemli olayi ise 'ben sahneye cikamayacagim, uhuu' diye aglamaya basladigimda biraderimin bana hafif bir tokat atip aglamayi kesmemi soylemesi ve benim bu tokati yedikten sonra daha beter aglamam olmustur :) kendisine daha sonra neden o takati attigini sordugumuzda 'uzerimde sok etkisi yaratip beni kendime getirecegini dusundugu' beyanati ise akillara kazinmistir...

biraderimin grubu 6 yil once kullerinden dogup zardanadam olup muzik hayatina devam ediyor.. simdi de yeni album kayitlarini tamamladilar, heyecanla bekliyoruz.

ortaokul yillarimda 5 akor bilip gitar calardim.. cok degerli arkadasim ozlem hanimin kafasini iyi utuledim. toplam 20 sarki calabiliyordum herhalde, calar calar soyler bira icerdik. misal angie, roxette, nights in white satin.. bildigin kumsal gitaristi iste..

hayatimda yapabildigim tek besteye ise 5 yasimda yani hayatimin en yaratici doneminde imza attim. sozleri soyleydi: karda kista oynasirdik beraber, karda kista sevisirdik beraber, karda kista koklasirdik beraber.. bu sarki bilimum istes fiillerimizle uzayip gider.. 5-6 yasinda nasil duygularla ve ruh haliyle bu besteyi yaptigimi bilemiyorum!

universiteye girdigimin 1.gunu muzik klubunun kapisini caldim..ve rock korosuna girdim.. koro secmelerinde kalbimin nasil carptigini bugun bile hatirliyorum. o zaman koromuzun sefi badem grubundan tanidigimiz mustafa idi.. rock korosunda 4-5 sene soyledim. dunyanin en zevkli isidir.. superdir.. her konserde kalbim yerinden firlardi.
universitede birkac gruba back vokaller yaptim.. sonra 2-3 kere grup kurduk, ve coguyla da olaysiz dagildik.

sesim oyle guzel falan degildir, sarki soylerken de acayip utanirim, bi sarki soyle yaa diyenlere olumlu dondugum de olmadi:) guzelligi bu celiskisinde belki de...

sonra switch girdi hayatima.. uskudarda bodrum katindaki bize ait studyomuzda 100e yakin sarki coverlamisizdir.. muthis gunlerdi onlar.. cok zevkliydi.. gunlerce kapandigimiz donemler oldu.
2 sene orda burda soyledik, sonra sikildik taximin rock barlarindan napsak netsek derken gitaristimiz hollandaya, bascimiz bursaya gitti. toparlayamadik bi daha. simdi herkes biseyler yapiyor, bense bisey yapmiyorum, deli gibi muzik dinlemekten baska.

davulcumuz sinan tinar'i post dial grubunda 'idiots!' diye bagirirken dogzstarda; gitaristimiz emiri taximin bilimum gruplarina saksafonla eslik ederken peyotede, babylonda; klavyecimiz gizemi iya wavesle reggae yaparken nayah'ta, bascimiz gokseni takla ile duman soyleyip bursa genclerini costururken gorebilirsiniz.
bana ise burda bunlari yazmak ve onlari izlemek kaldi.
bir de foto koyalim tam olsun.

cok ve cesitli sarkilar coverladik. bence gayet de basariliydik. ama bi tane cover yarismasina girdigimizde ilk 3e kalamadik. basarimiz bize has diyelim. piyasada pek de kabul gormedi :)

genelde sahnede pek sesimin duyulmadigini soylediler :) ben de 'zaten sahneyi fizigimle dolduruyorum' demisimdir bunu diyenlere..

soylemekten en cok zevk aldigim sarkilar: cardigans, garbage, morrissey, alanis, portishead sarkilariydi. ama civitip uzunca bi donem lambada, ali desidero, yekeke falan da soyledik.. pek neseli gruptuk canim. ne ararsan var, bi bakmissin ali desidero hoop ordan bi portishead cakalim, hoop ordan bi angel arkasindan bi skunk anasie, akabinde bi madonna, vega...
asure gibi repertuarimiz vardi allah sizi inandirsin.
muzigi seviyoruz kardesim, caldigimiz sarkilarin hepsi bizim evlatlarimiz gibi;)

guzel gunlerdi diyelim, uzatmayalim konuyu, birinci perdeyi kapadik.
yapariz belki yine biseyler..
hayirlisi
kismet!
saglicakla, funda.

23 Ocak 2009 Cuma

bir hayvanimizi tanidim

tüm memeliler arasında en yavas hareket eden sloth'lar yavrularina acele acele giderken bile saatte 4 metre yol katedebiliyorlarmis.

surekli ters asili olduklarindan iç organlari da bi acayipmiş. yerleri falan farkliymis. gunde 18 saat uyumalari da cabasi. helal!
bugun de bunu ogrendikk

bakiniz bir fotosu karsidan karsiya gecerken, pek sevimli.
ehehehe


21 Ocak 2009 Çarşamba

olmuyor, olamiyor

hayirlisi
kismet

19 Ocak 2009 Pazartesi

TWBA- Rules

Hersey, the whitest boy alive albumunun sirketimizdeki paylasım klasorumuz "mozuk" klasorune eklenmesi ile basladi..

neysem, herkes yeni birseyler koyuyor antinkuntin bizim klasore dinliyoruz, hakkında 2 laf ediyoruz bazen vs.

TWBA (The Whitest Boy Alive) albumunu de her yeni album gibi laf olsun diye soyle bi dinlemeye basladim, bir sure sonra ise merak beynimi ele gecirmisti: "ulen ben bu sesi taniyorum, cildiricam, kimdi, kimlerdendi?" derken tum soruların cevabı işlerini donem donem takip ettigimiz Erlend Oye isimli harikulade vokale baglandı..

Lafi uzatmayalim kendisi, hastasi oldugum Kings of Convenience isimli grubun gitar ve vokali. aynı zamanda Royksopp hayranlari bilir, "poor leno" diye koparan nefis bir sarkida bir erkek vokal vardir, hah iste o da bu abimizmis. the whitest boy alive 2006da babylon'a gelmis, o zaman aklimiz nerdeydi su an bilemiyoruz..

Yukarıdaki album kapagi da bu grubun son albumu RULES'a ait. abinin sesinin tonu ve bestelerine suphe yok, basarili! Kings of Convenience'da dinledigimiz, folk akustik hava yok burada. yerine 90larn basinda dunyayi ve ulkemizi kavuran benim "gay gitar soundu" dedigim "lady hear me tonight, kokorec" gitar soundlari var, eheheh.. biraz disko altyapı, biraz lounge fm modeli soundlar, ama elbette temelde gitar, davul vs..

tam bilmiyorum bu tarza ne denir, oncelikle"guzel iş" denir..

simdilik ilk favorim, 2. sarki intentions.

iyi gunler!

fundakaya

------------------

ha bu arada album kapaginin birebir aynısını 2001 rock korosu konser afisimizde biz de yapmistik.. :)) insanlardan R harfi olayi .. R= Rock korosu ;)

18 Ocak 2009 Pazar

2 super film birden

yerli sinemanin atakta oldugu su gunlerde ben de 2 turk filmi izledim bugun arka arkaya..
birincisi Semih Kaplanoglu'nun yusuf uclemesinin 2. filmi SUT, digeri de Ozcan Alperin ilk filmi SONBAHAR..

Itiraf etmeliyim Yusuf uclemesinin birinci filmi olan Yumurta'dan pek hazetmemistim, daha dogrusu cok da anlamlandiramamistim.. dvd'de izledigim icin olabilir.. Semih Kaplanoglunun uclemesinin ikinci filmi olarak cektigi Sut'u sinemada izleme olanagi bulmusum iyi ki.. minimum dialogla cok sey anlatan bir film ve gercekten bunu boyle yapabilmek
buyuk basariymis..

ortada bir ucleme var.. yusufun cocuklugu (Bal), ergenligi (Sut) ve orta yasi (Yumurta) uzerine kurulmus bir ucleme.. ama bu 3 film gercek zamana gore kronolojik degil. daha dogrusu sut bugunde geciyorsa yumurtanin ileri bir teklonojik donemde gecmesi gerekirdi. ama ergenlik olan Sut de bugunde geciyor; yusufun 40li yaslarini anlatan Yumurta da bugunde geciyor.. Yumurta bugunde, Sut gecmiste geciyorduysa olmaz oyle 20 sene once kaydirmali telefonlar, zirt pirt smsler falan.. uclemenin gercek zamanla iliskisinde bir kopukluk var yani.

Film sabit kamera sahneleriyle uzayip duran, akmayan bir film gibi gelebilir.. ornegin; bir sahnede evde yilan cikiyor. burda bence cok ilginc bir cekim kullanilmis.. Yusuf ile yilan avcisi ufurukcu dede evdeki yilani ariyorlar, kamera sabit, sonra ikisi birden yere egiliyorlar yilani aramak icin, kamera ise bombos duvari netlemeden 30 saniye kadar bize izlettiriyor.. hepberaber yilanin sesini duymaya calisiyoruz blur duvara bakarak.. herhangi bir filmde gormemiz pek mumkun olmayan, duragan ve uzun bir sahne..

bir baska sahnede Yusuf ve annesi aksam yemegi yerken tv izliyorlar. allahim tvdeki haberler ne oyle, 5 kisi oldu, o burayi bombaladi, soyle kaza oldu vs vs.. 'disarida korkunc bir dunya var' mesajini dinliyoruz.. yusuf ve annesinin hayati ise o kadar sakin ve duragan ki.. gercekten dusununce insan o haberleri dinleyip sokaga adim atmaya korkar hale gelebilir zamanla... paranoyak olmaya kosullaniyoruz farkinda bile olmadan dedim kendi kendime..

Filmin final sahnesinde yusufun basindaki insaatci kaskettinde isiga zumluyoruz ve biz bembeyaz bir ekrana yani isiga bakarak ortamdaki sesleri bir kac dakika dinlerken film bitiyor.. film niye boyle bitmis olabilir diye cok dusundum, rahatsiz edici derecede uzun ve hicbirsey gostermeyen bir sahne.. hele hele konvansiyonel sinema izleyicisinin manyakca bulacagi kadar gereksiz bile adledilebilir.. cumku kamera ve montaj genelde izleyiciyi rahatlatmak ister bir cok filmde, yani filmin rontgencisi oldugumuzu unuturuz, film akar.. ama bu sahnede oyle bir yere o kadar uzun bakmak durumunda kaliyoruz ki rontgenci oldugumuzu adeta yuzumuze vuruyor kamera.. ben neyi ne kadar gosterirsem o kadarini gorebilirsin diyor bize yonetmen.. hey ben burdayim! diyor bir anlamda.

sinemanin bu kadar gerekci ve bu kadar yalin olmasina kimse alisik degil belki de.. bilemem, ama ben cok etkilendim..

sinemada 3 kisiydik, arkamdakiler 'gecmis olsun' dediler birbirlerine film bitince.. ehehe..
'yonetmen basarisi' izledim ve sanirim ilk defa bu kadar net yonetmen basarisinin ne oldugunu anladim..

turk sinemasindaki minimalist akimi anlamaya da bir adim daha yaklasmis olabilirim. bir kere filmde duygu pompalayici muzikler yok, vurgulayici efektler yok, dizilerdeki gibi asiri aciklayici cumleler, diyaloglar asla yok, herseyi dunyada oldugu gibi ve tum dogalligiyla aklatilmis...

gorsel yonu ise gayet kuvvetli.. kartpostal gibiydi pek cok plan.

ha ne anlatiyor bu film diyebilirsiniz, cok mu onemli bir sey anlatilan? acikcasi hayir..
senaryosu da minimal yani.. bir ergen olan Yusuf'un annesiyle gecirdigi duragan hayatindaki gundelik olaylardan bir kesit izledik.. kimse kimseyi oldurmedi, oyle acayip enteresan bi olay da olmadi..

sinemanin bu antin kuntin islerinden resmen zevk almaya basladigim icin cok saskinim sayin seyirciler .. walla 5 yi once soyleseler inanmazdim. ehehee..
-------------------
Ordan cikip 2. filme girdim heyecanla.. bir suru odul almis bir film; Sonbahar..
konusu: F tipi cezaevlerini olum orucuyla protesto eden bir adamin 10 yil hapiste kalip cebinde kalici saglik sorunlariyla saliverildikten sonra evine yani Artvine donup olumu bekleyisi..

Sut'te sonra aksiyon filmi gibi geldi valla, halbuki bu da oldukca duragan bir filmdi.. konusu cok etkileyici elbette.. hatta karakterle ozdeslesip agladim bile..

goruntuye belli ki cok onem verilmis.. daglar, denizler, dalgalar, sevisen insanlarin ciplak bedenleri adeta birer resim gibi estetik.. ama birebir gercek gibi degil, daha cok kurgulanmis gibi..

yani mesela 2 ciplak beden sevistikten sonra ana rahminde gibi birbirlerine donuk yatarak uyuyorlar, kis olmasina ragmen ustlerinde ne bi yorgan var, ne de odada gecenin karanligi.. birinci izledigim filmin yonetmeni semih kaplanoglu cekse bu sahneyi los, gercek oda karanliginda ve kis ayinda gectigi icin yorganin altinda sunardi herhalde bu kompozosyonu. ozcan alper ise sanatsal bakis acisi katarak gayet aydinlik bir ortamda ve simetrik bir resim gibi sunmus bedenleri.. kurgulanmis, tasaranmis bir resim yaratmis yani..

bu filmde, duygularimizi tetikleyen efektler de var, kopurten sarkilar da, imkansiz goruntuler de, hatasiz kul olmus basrol karakteri de.. ajitasyon yok ama, hersey dozunda..
yalniz bu filmin hangi yilda gectigini tam anlayamadim acikcasi.. gunumuzde degil de 2000lerin basinda geciyordu sanirim..

nacizane fikrim; iki film de gayet basarili olmus..
Sahlanmis turk sinemamiz cidden recep ivedik, issiz adam ve arogdan ibaret degil.. boyle guzel isler ve senaryolar da var..
bilgilerinize :)
fundalar
bugun cinekop, kalamar tawa, karides izgara, midye tawa, yesil salata, ustune bi de kabak tatlisi yedim..
dogumgunumde bana bunun bu sekilde hediye edilmesini talep etmekteyim. zevkten dort kose oldum..


sonra biricik yegenim denizle 'album kapagi' yaptik,
kendisiyle pop art'in papasi andy warhol tarzini benimsedigimiz album kapagi calismalarimiz bizce gayet basariliydi.
bu album kapaklarimizi zardanadam ve post dial gruplarina satariz dedik..


suc ve ceza'yi okumaktayim.. beste birindeyim, daha var..


isyerindeki sira arkadasimiz cok sevgili sahsiyet esiyle su saatlerde londrada oasis konserinde, kendilerini kiniyorum :) walla bu hayati siz yasiyosunuz..


iste beyle..
saygilar..

17 Ocak 2009 Cumartesi

aklima geldi, eski bisey, yine guldum :)

iste size bir bilmecee:


ORTA BOY SUTYENI KIM TAKAR? ??
?
kim??
bulamadiniz mi??


cevap veriyorum:
MEDYUM MEMIS


hahaha!
ay gecen sene ne gulmustum ben buna yaaa
cogunuz bilyosunuzdur da iste aklima geldi dun aksam
bi daha unutmiyim buraya da yazayim dedim
saygilarr...

16 Ocak 2009 Cuma

saclarimi kestirdim

dun aksam ani bir kararla saclarimi kestirdim
bence kisacik oldu
sizce gayet uzun olabilir

neler mi yasandi?
  • bu sabah sirkete gelince beni alkisladilar-- şimdi normal mi bu? birinin saci kesilince 35 kişi onu alkişlar mi? onlar beni alkişlarken ben de masamin altina girdim ..

  • 2 kişi sibel turnagol'e 1 kişi ajda pekkan'in gencligine benzetti

  • 1 kişi yanaklarımdan optu, tebrik etti

  • erkek cinsinden olan arkadaslarim "vay beee" falan dediler ictenlikle, guzel oldugundan biraz daha emin oldum..
kisaca boyle..


dun aksam evde karanlikta cektigim bir foto da yanda..

sehrimizde olmayanlar icin..

14 Ocak 2009 Çarşamba

kollektif kayadinsky'ler..



yukarıdakini biraderim yapmis..

anneme gondermis,

annem de bir daha boyamis




e bize de "afferim ikinize de.." demek kalmışş...

6 Ocak 2009 Salı

bugun

bugun internetimin evde yeniden acilmasini senliklerle kutladim!
hastayim, tylolhot, c vitamini ve papatya cayi esliginde yasanan bu kutlamalarin anisina suraya da 2 satir yazayim dedim..

bugun cok hastaydim ise gidemedim
uyudum, uyandim, terledim, titredim, sumkurdum, aksirdim, gozlerim yasardi vs vs
ve ayni zamanda 2 film izledim evde hasta kafasiyla.

ilki woody allenin son filmi, vicky cristina bacelona.. aman ne hos filmdir o oyle! recep ivedik beyin de soyledigi gibi bu ne bohem bir yasam izledik.. yakisikli ressam juan antuan (don juan desek daha yerli olur) 3 tane hatunu bi guzel sevdi film boyunca. hatunlar da bibirini sevdi, scarletle penelope takildi fln fln..

neyse gecelim bunlari.. woody allenin son donem filmlerinin hepsinin ayri ayri hastasiyim zati. cassandras dream ve match point de beni benden almisti. ama woody bey bu son filmiyle diger son donem 2 filmindeki gibi gerilimli konulari ele almiyor allahtan. tam bir 'kendini iyi hisset' filmi cekmis: sicak sari tonlar, daglar, bahceler, resimler, saraplar, daglar, cayirlar, barcelona ve biri birinden guzel kadinlar.. yine kadin erkek iliskileri cikis noktasi..
kafasi karisik ve asla tatmin olmayan, ne istedigini bilmeyen full time romantik cristina (scarlett johansson), arzulu ve tutkulu ispanyol atesi maria elena (penelope cruz) ve saglamci, mantik evliginin esiginde mutsuz akilci bir kadin vicky kadin karakterlerimiz.. bu guzelllerin bohem, dingin ve yasamayi seven ressam juan antuanla (javier bardem) barceonada gecirdikleri bir yazin hikayesi.. ve elbette kendilerini ve hayatlarini sorgulamadan edemiyorlar..

filmedeki amerikali ve avrupali karakterlerin olaylara bakis acisi farklari cok net..ve komik ve ironk ve guzel.. neyse izlersiniz...

e madem hastayim bi tane daha 'kendini iyi hisset' filmi izleyelim, beynimizi yormadan yorganin altinda titreyelim diyerekten eski bir romantik komedi sayilabilecek 'sliding doors'u koyduk playera.. ama finalde kafam iyice karisti acikcasi..
simdi filmin ana temasi belli biliyorsunuzdur: kadin (sirinler sirini gwyneth paltrow) 1 saniye farkla metroyu kaciriyor. o metroya binseydi ne olurdu ve kacirinca ne olurduyu 2 farkli senaryoyla film boyunca izliyoruz.. run lola run gibi yani ya da butterfly effect.. tam bi tanesi iyi gidiyor, iyi ki binebilmis lan metroya diyorsun pat onun sonu felaket oluyor.. digerinde kadincagiz yillarca surunuyor ama sonu daha iyi oluyor.. yani butterfly effectteki gibi: sanki dunyada belli miktarda 'iyi' ve 'kotu' durum var ve bunlari birilerine pay etmemiz mecburiymis gibi bir yaklasim..
ve sonucta 2 kadin farkli sonlara ulastiklari icin 'kader yok' diyen bir film aslinda.. bilmiyorum, hey gozunu sevdigimin kaos teorisi diyor bu konuyu kapatiyorum..

dun de hot fuzz diye bir ingiliz komedi polisiye seyretmistim. kendisine gecer not veriyorum; iyiydi..

hastayiz havalar kotu sinemaya verdik kendimizi ozetle.. ama seviyorum napiyim :)
yarin yine is.. su velev ki teget gecen ekonomik krize de iki laf saydirip icimden saglicakla yatagima doneyim.. bi film daha mi cakmali, bakalim kismet, kader...oncelikle bi tylolhot daha cakalim da..
sevgilerr..
mental!