18 Ocak 2009 Pazar

2 super film birden

yerli sinemanin atakta oldugu su gunlerde ben de 2 turk filmi izledim bugun arka arkaya..
birincisi Semih Kaplanoglu'nun yusuf uclemesinin 2. filmi SUT, digeri de Ozcan Alperin ilk filmi SONBAHAR..

Itiraf etmeliyim Yusuf uclemesinin birinci filmi olan Yumurta'dan pek hazetmemistim, daha dogrusu cok da anlamlandiramamistim.. dvd'de izledigim icin olabilir.. Semih Kaplanoglunun uclemesinin ikinci filmi olarak cektigi Sut'u sinemada izleme olanagi bulmusum iyi ki.. minimum dialogla cok sey anlatan bir film ve gercekten bunu boyle yapabilmek
buyuk basariymis..

ortada bir ucleme var.. yusufun cocuklugu (Bal), ergenligi (Sut) ve orta yasi (Yumurta) uzerine kurulmus bir ucleme.. ama bu 3 film gercek zamana gore kronolojik degil. daha dogrusu sut bugunde geciyorsa yumurtanin ileri bir teklonojik donemde gecmesi gerekirdi. ama ergenlik olan Sut de bugunde geciyor; yusufun 40li yaslarini anlatan Yumurta da bugunde geciyor.. Yumurta bugunde, Sut gecmiste geciyorduysa olmaz oyle 20 sene once kaydirmali telefonlar, zirt pirt smsler falan.. uclemenin gercek zamanla iliskisinde bir kopukluk var yani.

Film sabit kamera sahneleriyle uzayip duran, akmayan bir film gibi gelebilir.. ornegin; bir sahnede evde yilan cikiyor. burda bence cok ilginc bir cekim kullanilmis.. Yusuf ile yilan avcisi ufurukcu dede evdeki yilani ariyorlar, kamera sabit, sonra ikisi birden yere egiliyorlar yilani aramak icin, kamera ise bombos duvari netlemeden 30 saniye kadar bize izlettiriyor.. hepberaber yilanin sesini duymaya calisiyoruz blur duvara bakarak.. herhangi bir filmde gormemiz pek mumkun olmayan, duragan ve uzun bir sahne..

bir baska sahnede Yusuf ve annesi aksam yemegi yerken tv izliyorlar. allahim tvdeki haberler ne oyle, 5 kisi oldu, o burayi bombaladi, soyle kaza oldu vs vs.. 'disarida korkunc bir dunya var' mesajini dinliyoruz.. yusuf ve annesinin hayati ise o kadar sakin ve duragan ki.. gercekten dusununce insan o haberleri dinleyip sokaga adim atmaya korkar hale gelebilir zamanla... paranoyak olmaya kosullaniyoruz farkinda bile olmadan dedim kendi kendime..

Filmin final sahnesinde yusufun basindaki insaatci kaskettinde isiga zumluyoruz ve biz bembeyaz bir ekrana yani isiga bakarak ortamdaki sesleri bir kac dakika dinlerken film bitiyor.. film niye boyle bitmis olabilir diye cok dusundum, rahatsiz edici derecede uzun ve hicbirsey gostermeyen bir sahne.. hele hele konvansiyonel sinema izleyicisinin manyakca bulacagi kadar gereksiz bile adledilebilir.. cumku kamera ve montaj genelde izleyiciyi rahatlatmak ister bir cok filmde, yani filmin rontgencisi oldugumuzu unuturuz, film akar.. ama bu sahnede oyle bir yere o kadar uzun bakmak durumunda kaliyoruz ki rontgenci oldugumuzu adeta yuzumuze vuruyor kamera.. ben neyi ne kadar gosterirsem o kadarini gorebilirsin diyor bize yonetmen.. hey ben burdayim! diyor bir anlamda.

sinemanin bu kadar gerekci ve bu kadar yalin olmasina kimse alisik degil belki de.. bilemem, ama ben cok etkilendim..

sinemada 3 kisiydik, arkamdakiler 'gecmis olsun' dediler birbirlerine film bitince.. ehehe..
'yonetmen basarisi' izledim ve sanirim ilk defa bu kadar net yonetmen basarisinin ne oldugunu anladim..

turk sinemasindaki minimalist akimi anlamaya da bir adim daha yaklasmis olabilirim. bir kere filmde duygu pompalayici muzikler yok, vurgulayici efektler yok, dizilerdeki gibi asiri aciklayici cumleler, diyaloglar asla yok, herseyi dunyada oldugu gibi ve tum dogalligiyla aklatilmis...

gorsel yonu ise gayet kuvvetli.. kartpostal gibiydi pek cok plan.

ha ne anlatiyor bu film diyebilirsiniz, cok mu onemli bir sey anlatilan? acikcasi hayir..
senaryosu da minimal yani.. bir ergen olan Yusuf'un annesiyle gecirdigi duragan hayatindaki gundelik olaylardan bir kesit izledik.. kimse kimseyi oldurmedi, oyle acayip enteresan bi olay da olmadi..

sinemanin bu antin kuntin islerinden resmen zevk almaya basladigim icin cok saskinim sayin seyirciler .. walla 5 yi once soyleseler inanmazdim. ehehee..
-------------------
Ordan cikip 2. filme girdim heyecanla.. bir suru odul almis bir film; Sonbahar..
konusu: F tipi cezaevlerini olum orucuyla protesto eden bir adamin 10 yil hapiste kalip cebinde kalici saglik sorunlariyla saliverildikten sonra evine yani Artvine donup olumu bekleyisi..

Sut'te sonra aksiyon filmi gibi geldi valla, halbuki bu da oldukca duragan bir filmdi.. konusu cok etkileyici elbette.. hatta karakterle ozdeslesip agladim bile..

goruntuye belli ki cok onem verilmis.. daglar, denizler, dalgalar, sevisen insanlarin ciplak bedenleri adeta birer resim gibi estetik.. ama birebir gercek gibi degil, daha cok kurgulanmis gibi..

yani mesela 2 ciplak beden sevistikten sonra ana rahminde gibi birbirlerine donuk yatarak uyuyorlar, kis olmasina ragmen ustlerinde ne bi yorgan var, ne de odada gecenin karanligi.. birinci izledigim filmin yonetmeni semih kaplanoglu cekse bu sahneyi los, gercek oda karanliginda ve kis ayinda gectigi icin yorganin altinda sunardi herhalde bu kompozosyonu. ozcan alper ise sanatsal bakis acisi katarak gayet aydinlik bir ortamda ve simetrik bir resim gibi sunmus bedenleri.. kurgulanmis, tasaranmis bir resim yaratmis yani..

bu filmde, duygularimizi tetikleyen efektler de var, kopurten sarkilar da, imkansiz goruntuler de, hatasiz kul olmus basrol karakteri de.. ajitasyon yok ama, hersey dozunda..
yalniz bu filmin hangi yilda gectigini tam anlayamadim acikcasi.. gunumuzde degil de 2000lerin basinda geciyordu sanirim..

nacizane fikrim; iki film de gayet basarili olmus..
Sahlanmis turk sinemamiz cidden recep ivedik, issiz adam ve arogdan ibaret degil.. boyle guzel isler ve senaryolar da var..
bilgilerinize :)
fundalar

3 yorum:

abdullah alkan dedi ki...

biznıs vumın ve rakın rol yıldızısı kariyeriniz arasında biyerde sanat sepet birikimi yapmışsınız bakıorm; kompozisyon, röntgen, açı vb...

fundamental dedi ki...

ehehhe, dalga gecme yaa :)

abdullah alkan dedi ki...

yok ya dalga gecmek içindiil bi yorum yazıım da funda benm arkadaşım die havam olsun amaç..