bu haftaki yazımıza "saglığın kıymeti"ne değinerek başlayacağız değerli blog sakinleri.
sağlığımız cok onemli. pek kıymetli.
mesela ben cumartesi gecesi karnimin davul gibi şişmesi nedeniyle sabaha kadar uyuyamadim.
en son saat 5 sularinda kalktım aglamaya basladim..
iç organlarımın birbirini boğmaya calistigini dusunup daha bir uzuldum, duygusallaştım.
"patliycam galiba - hayat kısa" sloganlarıyla efkar sigaraları yaktım.
neyse ki pazar gunu bu gariplik gecti.
karnımızdaki balondan kurtulduktan sonra pazar gunumuze daha neseli devam edebildik.
ne mi yaptık?
kalktik sinemaya gittik. Scorsese'nin son filmi Shutter Island'i izlemeye.
Filmi pek sevdim değerli okuyucular..
diCaprio da cok iyi oynamış bence.
gerilim filmi atmosferinde sizi önce gerim gerim gerip, zaman zaman gerçeklikten koparmaya meyilli davranan, sonra da oldukça gerçekçi bir noktaya bağlanan, sag gösterip soldan çakan bir film..
salondaki bazi izleyicilerimizin "filmin sonunu cok iyi anlamadıklarını, filmde sıkıldıklarını" ifade etmelerine bakarak karmaşık ve kolay anlaşılır bir konusu olmadığını soyleyebiliriz sanırım.
ama guzel film.
wallahi billahi.
neyse efendim
keyfimiz yerinde
film festivali biletlerimizi de sectik. simdilik 20 bilet..
once alayim, size programımı yazacagim.
son olarak okurken perişan oldugum degerli Kaan Sezyum'un cumartesi gunu radikalde yayınlanan yazısının linkini paylasmak isterim.
sabir dileriz..
hayat ve anlamı
saglicakla,
funda
2 yorum:
yaa evet kaan Sezyum yazisinda ben de dagildim, biraz... new york'tan bir arkadasin yakini olmasi sebebiyle tesadufen adamin son bir kac ayini da takip etmis bulundum... O gun sabah yaziyi okuyunca evet cok uzuldum. Sonra da teselli etmeyi bilmek lazim , birak geleneksel laflari ictenlikle edebilmek lazim, felsefesini, kendini unutmak lazim.. bu konularda hakikaten hic antrenmanli falan degiliz. Bunlari da dusundum... arkadasi olsaydim ne diyebildirdim... falan filan...
neyse bu arada bu film konusunda epey kararsiz kalmistim. Yeri gelmisken (veya gelmemisken) itiraf edeyim, hayatimda yeni biri var ve onunla sinemalara gidip duruyoruz. Son gittigimiz iki film de bizi fena daraltti, cikinca Turkiye'de dogmus oldugumuza, gunesli akdeniz iklimine sukrettik (filmler White Ribbon ve Up in the Air). Kendisi bana " bir daha mutlu sonu olan bir filme gidelim ne olur" dedi.. Ben de "olur" dedim. Ama aklim da bu filmde kaldi dogrusu.
Iyi ki yazmissin bunlari Funda iyi oldu bana fikir verdi...
bu yaziyi da yollmadan once bi okusaydim.. ne yazdigimi ben bile anlamadim. sana kolay gelsin arkadasim.
Yorum Gönder